9180,81%-3,57
39,44% 0,24
45,63% -0,17
4331,61% 1,11
6870,40% 0,00
Ankara Sivil Toplum Platformu (ASTP) Kurucu Başkanı Mustafa Kır, siyonist işgalcilerin saldırılarını sürdüreceğini söylediği sürece İslam coğrafyasının gereken tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğunu ifade etti.
Kır, "israil, başkalarına saldırmayacak bir hale getirilene kadar İslam coğrafyası gerekli tüm tedbirleri almak zorundadır" diyerek, İslam dünyasının sadece kınama ile yetinmemesi, somut ve etkili politikalar geliştirmesi gerektiğine dikkat çekti.
Bütün İslam âleminin geçmiş Kurban Bayramı'nı tebrik ederek konuşmasına başlayan Kır, "100 yılı aşkın süredir siyonist israilin Gazze'ye, Filistin'e, Kudüs'e saldırıları devam ediyor; yakıyor, yıkıyor, soykırım uyguluyor ve etnik temizlik yapmaya çalışıyor. Bu sebepten dolayı İslam âleminin suskunluğunu, Gazze'ye karşı fiili bir eylemde bulunamadığını hesaba katarak siyonist israil, gittikçe artan bir dozla soykırımını ve işgallerini sürdürmektedir. Son olarak 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan süreç, bütün uluslararası Adalet Divanı'nın ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kararlarına rağmen devam ediyor. Adalet Divanı'nın 'soykırım yapıldığına' dair tedbir kararına ve siyonist israilin savaş kabinesinin tutuklanması gerektiğine dair Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kararlarına rağmen, uluslararası kuruluşlar bir türlü harekete geçemiyor. Bunun çok yönlü sebepleri var. Çünkü siyonist israil, ABD'nin ve özellikle de Birleşmiş Milletler'in adeta koruması altında, dokunulmazlık zırhına bürünmüş bir vaziyette. Yüzyılı aşkın süredir yapmış olduğu işgallerin, ilhakların ve saldırıların hepsinden hiçbir ceza almadan sıyrılıyor. Ve şu anda da 7 Ekim 2023'ten bu yana, 55 binden fazla Gazzeli kardeşimiz; çocuk, bebek, kadın, yaşlı ve eli silah tutmayanlar orada şehit ediliyor. 130 bine yakın Gazzeli kardeşimiz ise yaralanıyor." dedi.
"İnsanlığın yaşamasına dair ne varsa, her şey yok ediliyor"
Kır, "Uzun yıllardan beri Gazze'ye gıda girişi, ilaç girişi; yani temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin girişleri yasaklanıyor. Az miktarda bir giriş olduğunda ise, gıdaya erişim için mücadele veren kardeşlerimizin üzerine bombalar yağdırılıyor. Evleri, marketleri, hastaneleri, okulları, üniversiteleri, köprüleri, ekmek fırınları, elektrik santralleri... Yani insanlığın yaşamasına dair ne varsa, her şey yok ediliyor. Bütün dünya milletleri ise sadece kınamakla yetiniyorlar. Yumruk kadar israil... 7 milyonluk bir nüfus. Üstelik bunların hepsi de siyonist yahudi değil; içerisinde 2,5 milyona yakın Arap milletinden insan da var. Buna rağmen 2 milyara yakın İslam âlemine kafa tutuyor, karşı koyuyor. Ortadoğu'nun tamamını istila edecek şekilde Golan Tepeleri'ne, Suriye'ye girmiş, yaklaşmış. Yani bir taraftan Gazze'yi işgal ederken, diğer taraftan Kudüs ve Batı Şeria'yı işgal ediyor, oradaki katliamlarını sürdürüyor. Öte yandan Lübnan'a ve Suriye'ye da el atıyor; buralara saldırıyor, oralarda da kendisine ileride karşı koyabilecek herhangi bir gücü bırakmamak üzere uçaklarını, silah depolarını hedef alıyor, tarumar ediyor." ifadelerine yer verdi.
"2 milyar İslam âlemi neden bir duruş sergileyemiyor?"
İslam ülkelerinin liderleri bir araya gelerek siyonist işgalcilere karşı somut bir yaptırım uygulamaları gerektiğinin altını çizen Kır, devamında şunları aktardı:
"Şimdi buna karşı yapılması gereken iki şey kaldı: ya israilin içinden bir grup çıkıp darbe mahiyetinde bir girişimde bulunacak ve netanyahuyu durduracak yahut da İslam ülkelerinin liderleri bir araya gelerek israile karşı somut bir yaptırım uygulayacaklar. Bakın, hâlâ ticaret anlaşmaları devam ediyor. Avrupa'yla, ABD'yle, Fransa'yla, İngiltere'yle, Türkiye'yle... Her ülkeyle ticari anlaşmalar var. Silah antlaşmaları var. Bunların hiçbirisi sözde 'yapmıyoruz' demenin ötesine geçmiyor. Fiili olarak kesilmiş ya da iptal edilmiş bir karar ise maalesef yok. Bu kadar soykırıma ve zulme rağmen, her türlü ihtiyacını dış ülkelerle olan irtibatları sayesinde karşılamaya devam ediyor. Karşılık görmüyor, yaptırımla karşılaşmıyor. Ona karşı koymak isteyen Gazzeli kardeşlerimiz ise gıda yok, su yok, ilaç yok, yaralı var ama hastane yok, doktor yok; hiçbir imkânları yok. Buna rağmen yaklaşık 2 yıla yakın süredir direniş gösterebiliyor, mücadele edebiliyorlar. Peki neden? Bir avuç Gazzeli bunu yapabiliyor da 2 milyar İslam âlemi neden bir duruş sergileyemiyor? Bu sorunun cevabı çok ağır olacak. Hem bu dünyada hem de ahirette. Bunu özellikle vurguluyorum. Çünkü bugün Gazze'ye sahip çıkamayanlar, yarın başlarına bir bela geldiğinde kendilerine de sahip çıkan kimseyi bulamayacaklar. Bu böyle bilinmeli."
"Körfez ülkeleri, bildiğiniz üzere, 2016-2017'den beri 'normalleşme süreci' adı altında bir süreç başlattılar"
Normalleşme sürecinin ihanet olduğunu vurgulayan Kır, "Körfez ülkeleri, bildiğiniz üzere, 2016-2017'den beri 'normalleşme süreci' adı altında bir süreç başlattılar. Şu anda o süreç hâlâ bozulmadı, israil ile olan ilişkiler devam ediyor. Trump, başa geldiğinde 'savaşı durduracağım' dedi. Ama ardından 'Gazze'yi Gazzelilerin olmadığı bir mesire alanına çevireceğim' açıklamasını yaptı. Mayıs ayı boyunca da sanki Trump'tan farklı bir politika izleniyormuş gibi sessiz kalındı. Şu anda ise yine eski pozisyonlarına döndüler. Yani 'Gazze boşaltılacak' denildiği zaman, İslam coğrafyasından yine bir ses yükselmedi. Liderler, kınamanın ötesine geçemediler." dedi.
"Ne yazık ki 'Kahrolsun israil', 'Kahrolsun ABD' sloganlarının ötesine geçemiyoruz"
Halklar zulme karşı durduklarını ancak yöneticilerin sınıfta kaldıklarını belirten Kır, "Halklar adına hiçbir şey yapılmadı demiyorum, bir şeyler yapılmadı da diyemiyorum. İşte, siz de şahit oluyorsunuz; 600 günü aşkın süredir sivil toplum kuruluşları sürekli ayakta. Gün aşırı eylemler yapılıyor. Camilerde, meydanlarda, her yerde eylemler yapılıyor. Ama ne yazık ki 'Kahrolsun israil', 'Kahrolsun ABD' sloganlarının ötesine geçemiyoruz. Sadece 'kahrolsun' demekle olmuyor, fiili dua gerek. Bu fiili dua nedir? Bizim oradaki kardeşlerimize gerçekten kardeşlik yapmamızdır. Bunlar bizim inancımızın gereği ama bugün, adeta Gazzeli kardeşlerimizi düşmana teslim etmişiz gibi bir haldeyiz. Sahip çıkamıyoruz. İçebilecekleri su kalmadı. Temiz gıda yok. Su kaynağı kalmadı. Hijyen diye bir şey kalmadı. Çocuklar açlıktan ölüyor, insanlar feryat ediyor. Biz adeta yaşayan ölüler gibiyiz. Bunu üzülerek ifade ediyorum. Eğer Gazze'den yükselen çığlıklara sessiz kalıyorsak, onların feryatlarını duymuyor, görmüyor ve işitmiyorsak o zaman bizde ciddi bir sorun var demektir." diye konuştu.
"57 İslam ülkesinin liderleri, hac mevsiminden günler önce Mekke'de bir araya gelmeli"
Hac mevsiminin fırsata çevrilmesi gerektiğini dile getiren Kır, "Bir noktaya özellikle değinmek istiyorum: Hac mevsimi... Hac; mali, sosyal ve ibadet. Peygamber Efendimiz'in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hacda okuduğu Veda Hutbesi'ni baştan sona izleyip dinlediğimizde, oradan çıkarmamız gereken çok derin mesajlar olduğunu görürüz. Fakat ne yazık ki biz bugün bu mesajları anlamazlıktan geliyoruz. Her yıl 3 milyondan fazla hacı bir araya geliyor. Ama bu buluşmada İslam ülkelerinin siyasi liderleri yok. Onların yerine sadece dinî kisvesi olan birileri çıkıp 'Âmin, âmin, âmin...' diyor. Kardeşim, hac bu değil! İslam ülkelerinin ve İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye 57 İslam ülkesinin liderleri, hac mevsiminden günler önce Mekke'de bir araya gelmeli. Dünya genelinde yaşanan zulümler ve krizler Gazze, Yemen, Sudan, Arakan, Doğu Türkistan fark etmez masaya yatırılmalı. Bu krizlere nasıl müdahale edileceği konuşulmalı: Askeri mi, siyasi mi, ticari mi? Hangi yöntem etkili olacaksa, ona göre kararlar alınmalı. Bu, her hac mevsiminde mutat hâle gelmeli. Böylece dünyaya güçlü ve net bir mesaj verilmeli. Hani papa açıklama yapacağı zaman dünya nasıl pür dikkat kesiliyorsa, hac mevsimi geldiğinde de Müslüman liderler ne söyleyecek, hangi adımları atacak? diye bir beklenti oluşmalı. İşte o zaman hac ibadeti, gerçek anlamda hem bireysel hem de ümmet çapında yerine getirilmiş olur." şeklinde belirtti.
"Kendi ülkemizin yöneticilerini, liderlerini, parlamentolarını israile karşı harekete geçmeye zorlamalıyız"
Madleen gemisi ve yapılacak vicdan yürüyüşüne de değinen Kır, şunları söyledi:
"1 Haziran'da, Madleen gemisi öncülüğünde 12 aktivist kardeşimiz Fransa'dan, Türkiye'den 2 kardeşimiz, Almanya, Finlandiya, Hollanda gibi ülkelerden gelenlerle birlikte İtalya'nın Katanya Limanı'ndan yola çıktılar. 8 Haziran'da, tıpkı Mavi Marmara gibi. Yine israil bunları kuşatma altına aldı. Tabii ki bu, Mavi Marmara gibi olmadı ama şu anda neticesini bilemiyoruz. Bütün Dışişleri Bakanları girişimde bulunuyor: 'Serbest bırakılsın' diyorlar. Yok kardeşim, Mavi Marmara'da yapılan hata burada yapılmamalı. Böyle sahip çıkma olmaz. Böyle bir tepki de olmaz. Gazze'ye ne götürülüyor? Silah mı? Hayır. Temel gıda ve insani ihtiyaç malzemeleri. Zaten bu yelkenli, sembolik bir anlam taşıyor. Yani resmi bir yardım gemisi değil ama böyle bir şeyin gönderilmesi bile zordur. Bu, dünya milletlerine verilen bir mesajdır. İyi yönde anlaşılması gerekir. Dünya milletleri ve İslam coğrafyasındaki bütün insanlar için söylüyorum: Elbette 'Kahrolsun israil', 'Kahrolsun ABD' diyelim ama aynı zamanda kendi ülkemizin yöneticilerini, liderlerini, parlamentolarını israile karşı harekete geçmeye zorlamalıyız. Onları rahatsız etmeliyiz. Bu yapılmadan ilerleme mümkün değil."
"siyonistler sadece Gazze'ye hâkim olmak için değil, tüm Orta Doğu'ya, hatta Arz-ı Mev'ud'a hâkim olmak için bu adımları atıyor"
Konuşmasının devamında Kır, "israil sadece Gazze'ye hâkim olmak için değil, tüm Orta Doğu'ya, hatta Arz-ı Mev'ud'a (vaad edilmiş topraklara) hâkim olmak için bu adımları atıyor. Bunu adeta ibadet niyetiyle yapıyorlar. Bu nedenle israil, başkalarına saldırmayacak bir hale getirilene kadar İslam coğrafyası gerekli tedbirleri almak zorundadır. Ticari ilişkilerimizi kestik diyorsak gerçekten kesmeliyiz. Bunu tüm dünya kamuoyuna duyurarak yapmalıyız. 'Diplomatik ilişkilerimizi kestik' demeliyiz. 'Askerî ilişkilerimizi bitirdik' diye açıkça ilan etmeliyiz. Çünkü o bölge ne sadece Arapların ne de sadece Filistinlilerin bölgesidir. Orası, Cenab-ı Hak tarafından kutsal sayılan bir mekândır. Peygamber Efendimiz'in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Kudüs'ten Miraç'a yükseldiği, çevresi mübarek kılınmış bu bölge, tüm insanlığın ortak emaneti olan bir yerdir." dedi.
"Yürüyüşlerin mutlaka bir hedefe, siyasi ve vicdani baskı gücüne dönüşmesi gerek"
Son olarak Kır, "Vicdan yürüyüşlerinin amacı kendi ülkelerinin liderlerini harekete geçirmek olmalıdır. Diğer tüm yürüyüşlerin amacı da bu doğrultuda şekillenmelidir. Aksi takdirde tabiri caizse kendi kendimize çalar, kendi kendimize oynarız. Bu da sadece bir şov olur; ötesine geçemez. Yürüyen ya da yürüyecek olan bütün kardeşlerimizi bu şekilde itham etmiyorum. Ancak bu yürüyüşlerin mutlaka bir hedefe, bir siyasi ve vicdani baskı gücüne dönüşmesi gerektiğini ifade ediyorum." ifadelerine yer verdi. (İLKHA)