9404,89%1,12
39,84% 0,32
46,74% 0,42
4197,30% -1,37
6738,60% -1,07
Tarihçi Ramazan Erdem, Şeyh Said’in şehadetinin 100’üncü yılında kıyamın gerekçe ve amacı ile önemine ilişkin İLKHA'ya konuştu.
Hilafetin kaldırılmasının İslam coğrafyasında büyük bir kırılmaya yol açtığını dile getiren Erdem, bu kırılmanın ardından İslamsızlaşmaya karşı yükselen seslerin en önemlisinin Şeyh Said kıyamı olduğunu ifade etti.
Şeyh Said’in Elazığ’ın Palu ilçesinde yaşadığını ve halkın imanını korumak için harekete geçtiğini belirten Erdem, kıyam hazırlıkları sürerken Şeyh Said’in bölgeyi dolaşarak teşkilatlanmayı güçlendirdiğini kaydetti.
Tarihçi Erdem, kıyamın planlanandan daha erken başladığını ve bu sebeple tam anlamıyla başarıya ulaşamadığını aktardı.
Yakın çevresinden gelen ihanet sonucu Şeyh Said’in yakalandığını hatırlatan Erdem, İstiklal Mahkemesi’ndeki savunmada Şeyh Said’in kıyamın yalnızca İslam için yapıldığını açıkça beyan ettiğini söyledi.
"İslam’ın feryadıdır Şeyh Said’in kıyamı"
Erdem, “29 Haziran 1925, Şeyh Said’in şehadet yıl dönümüdür. Büyük bir mücadelenin sonunda 46 arkadaşı ile beraber Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda, bugünkü adıyla Şeyh Said Meydanı’nda şehadete yürümüş büyük bir önder ve alimin şehadet yıl dönümünüdür. İstiklal Mahkemeleri tarafından idam kararı verildi. İslamsızlaşan bir dünyanın, İslamsızlaştırılmaya çalışılan bir topluma karşı İslam’ın feryadıdır Şeyh Said’in kıyamı.” dedi.
Erdem, hilafetin kaldırılması sürecine de değinerek, “1924’te hilafet kaldırıldı. Halifelik kaldırılınca bir kıyama başladı. Şeyh Said, toplumunun imanını düşünen ve alim birisiydi. Bu konuda hayatıyla bedel ödeyen biri olduğunu görüyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Hilafet kaldırıldı, kıyam vacip oldu”
Şeyh Said’in İstiklal Mahkemesi’nde yaptığı savunmaya dikkat çeken Erdem, “Yargılanırken şunları söylüyor: ‘Hilafet varken itaat vacipti, hilafet kaldırıldı kıyam vacip oldu.’ Bunun için Şeyh Said’in direnişine bu perspektiften bakmak gerekiyor.” diye konuştu.
Kıyamın hazırlık sürecini de anlatan Erdem, “Olayların seyrine baktığımız zaman Şeyh Said bu süreçte ciddi bir şekilde bir yapılanmaya gidiyor. Belki başarılı da olabilecekti ama kıyam planladığından önce gerçekleşiyor. Daha sonra hainler üzerinden –ki hain de kendi bacanağıdır Binbaşı Kasım– kendisine edilen ihanetten dolayı yakalanıyor ve İstiklal Mahkemelerine çıkarak idam kararı veriliyor. 29 Haziran 1925’te şehadete gidiyor. Sadece kendisi değil, 46 arkadaşıyla birlikte ve bu arkadaşları sıradan insanlar değil, her biri bir alim ve molladır. İşin içerisinde böyle büyük bir alim grubu var.” ifadelerini kullandı.
“Kıyamın gayesi din içindir”
Resmi tarih anlatılarına tepki gösteren Erdem, Şeyh Said’e yöneltilen suçlamaların mesnetsiz olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Şeyh Said’in kıyamının amacını kendisi İstiklal Mahkemesi’nde söylüyor. Ona, ‘Sen bunu Kürtçülük için yaptın, Kürdistan davan var’ diyenlere, ‘Benim kıyamım din içindir, Allah içindir, başka hiçbir gayem yok’ demiştir. Kendi kızı ona, ‘Namuslarımıza kastediliyor’ dendiği zaman, ‘Namus-u Ekber gitmiş, sizinki küçük namus kalır, din gitmiş’ diyor. Şeyh Said aslında bakıldığında İslamsızlaşmaya ve İslam dininin deforme edilmesine karşı bir İslami çığlıktır. Bunun bedelini gerekirse canıyla ödemek uğruna bile olsa bize direnişin şart olduğunu öğretmiştir.”
“İngiliz ajanlığı iftiradır”
Erdem, bazı çevrelerce dile getirilen “İngiliz ajanlığı” iddialarına da değinerek şu değerlendirmelerde bulundu:
“Şeyh Said Elazığ’ın Palu ilçesindendir. Direnişini yaymak için bölgeyi gezmiştir. Şeyh Said kıyamını anlayamayan, olaya sadece resmi tarih üzerinden bakarak değerlendirenler ne diyorlar? ‘Şeyh Said haindi, İngiliz ajanıydı’ diye bu tür iftiraları söylemeye çalışıyorlar. Gerek sosyal medyada gerek başka mecralarda. Bunu söyleyen insanlara dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün sonraki dönemlerde vermiş olduğu demeçte Şeyh Said’in İngiliz ajanı olup olmadığı sorulduğunda, ‘Onun İngiliz ajanı olup olmadığına dair elimizde herhangi bir belge, veri ve şikayet yok ama biz yaptığı işin İngilizlere yaradığını düşündük ve öyle dedik’ diyor. Bu resmi tarihin sözde babası bunu söylerken, birilerinin hâlâ Şeyh Said’in İngiliz ajanıdır demesi büyük bir iftiradır. Bu iftiranın sahibi bile bunun böyle olmadığını söylüyor. Dileyen araştırma yaparak bunlara ulaşabilir.”
“Direnişi bize öğretti”
Mümin bakış açısıyla meseleye bakılması gerektiğini vurgulayan Erdem, “Kendisi büyük bir alimdir. Bu uğurda canını ortaya koyacak kadar bu dine sahip çıkmıştır. Bize direnişi öğretmiştir. İslam’a gelebilecek her bir darbede ne kadarımızı feda etmemiz gerektiğini bize öğretmiştir.” diye konuştu.
Şeyh Said’in mezarının bilinmediğine de işaret eden Erdem, şu ifadelere yer verdi:
“Kendisinin mezarı da belli değildir. Ajan dedikleri birinin ajanlığı ellerinde ispatlıysa neden mezarını tespit etmeyesiniz ki? Sistemin kurucuları bu uğurda kıyam ettiğini çok iyi biliyor. Toplum nezdindeki karşılığının da çok iyi farkındaydılar. Üzerinden 100 yıl geçti. Bugünden baktığımız zaman sistem kurucuları Şeyh Said’in toplum nezdinde bir karşılığının olduğunun farkındalar. Bundan korktukları için mezarını dahi gizlemişlerdir.”
“Ölüsünden bile korktular”
Türkiye tarihinde İslam alimlerinin aynı akıbeti yaşadığına dikkat çeken Erdem, “Bediüzzaman da aynı durumla karşı karşıya kalmıştır. Sistemin bu tür insanlardan korkusu vardır. Sadece dirisinden değil ölüsünden dahi korkuyorlar. Fakat engelleyebilmişler mi? Engelleyememişler. Şehadetinin üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen biz bugün Şeyh Said Hazretleri’ni anıyoruz ve kendisine gıpta ediyoruz. Onu asan, kararı veren ve uygulayan insanlar da vardı fakat onları anmıyoruz. O dönemin ilahlaştırılmış figürleri öldüler ve biz bugün Şeyh Said’i konuşuyoruz. Ona İngiliz ajanı diyenler dahi bir surette onu anıyorlar. Allah namına yapılan işlerde Allah ismini yüceltir. Biz de bu şekilde yaşarsak Allah bizim de namımızı yüceltecektir.” ifadelerini kullandı.
“Bize dünyalıktan vazgeçmeyi öğretti”
Erdem, konuşmasının sonunda Şeyh Said’in dünyevi imkanları elinin tersiyle ittiğine dikkat çekerek şunları söyledi:
“Bir çığır açtı ve bize bir yol bıraktı. Dedi ki ‘Ben İslamsızlaşmaya karşı her şeyden vazgeçtim.’ Palu’da yeri de güzeldi, hayatını yaşamak istese kral gibi yaşardı. Hele ki sistemle anlaşıp biraz uzlaşı gösterse, derdi zerre kadar dünyalık olmuş olsaydı, Şeyh Said keyfine bakardı. Bu bir tercihti ama Şeyh Said bize dünyalıktan vazgeçmeyi öğretti. Bize açtığı bu çığırdan dolayı kendisini hayırla yâd ediyoruz. Rabbimiz onun ecrini kat kat arttırsın. Onunla beraber şehit olan 46 arkadaşının da şehadetini Rabbimiz ihlasla kabul etsin. Düşmanlarının ise azabını arttırsın. Bize de atamızın göstermiş olduğu bu güzel yoldan samimiyetle yürüyebilmeyi nasip eylesin.” (İLKHA)