10720,36%-0,06
41,81% 0,21
48,58% 0,39
5396,00% 1,10
8923,84% -1,56
Alimler ve Medreseler Birliği (İTTİHADUL ULEMA) tarafından tertip edilen, Kürdistan Bölgesi başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarından alim ve akademisyenlerin katıldığı 10'uncu Alimler Buluşması Diyarbakır'da başladı. Programa HAMAS yetkilileri de katıldı.
Her yıl gerçekleştirilen alimler buluşmasının 10'uncusu "İslami Kimliğimiz Üzerine Kurgulanan İdeolojik Girişimler" temasıyla Diyarbakır merkez Yenişehir ilçesi Selahaddin Eyyubi Camii Konferans Salonunda yapıldı.
Prof. Dr. Nurullah Kurt başkanlığında yapılan 2'nci oturumda Araştırmacı Yazar Muhammed Şakir, "Müsbet ve Menfi Milliyetçilikten Hareketle Menfi Milliyetçiliğin Kürt Halkı Üzerindeki Olumsuz Etkileri ve Yapmış Olduğu Tahribatlar" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Ayet ve hadislerde milliyetçilik
"Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır." (Hucurât 13) ayetine atıfta bulunan Şakir, "Bu ayet-i kerimede üç vurgu öne çıkıyor: Bunlardan bir tanesi aynı anne ve babadan yaratılmış olmamızdır. İkincisi, tanışalım diye farklı millet ve kabilelere ayrılmamız ve çoğalmış olmamızdır. Üçüncüsü ise bu ikisinin yerli yerinde oturtulması ve hikmetle kullanılması anlamında Rabbani bir ölçüdür."
Ayette geçen ölçünün, "takva" olduğunu ifade eden Şakir, "Rabbani ölçü burada Allah katında en değerli olanınız, ona karşı en çok takva sahibi olanınızdır. Bu ölçüden, bu Rabbani ölçüden hareketle rahatlıkla şunu diyebiliriz: Ne anne babanın, ne de millet ve kavminin soy-sop, sosyal itibar, kahramanlık veya üstün ırk hezeyanları gibi hususlara bakmadığını, kaale almadığını rahatlıkla görebiliriz. Bu ayet-i kerimenin bizim elimize verdiği tek bir ölçü vardır. O da Cenab-ı Hakk'a taat ve teslimiyet dairesinde takva sahibi olmaktır." dedi.
Şakir, "Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için gerçekten dersler, ibretler vardır." (Rum 22) ayetini ilişkin, şunları kaydetti:
"Ayet-i kerime gökler ve yer kadar dil ve renklere de önem atfetmiş, derece bakımdan aralarına herhangi bir fark ve imtiyaz koymamıştır. Hepsini aynı kefede değerlendirmiştir. Gökler ve yer nasıl ki Allah'ın ayetlerindense, diller ve renkler de o kadar Allah'ın ayetlerindendir. Ve hepsi de Allah'ın kudretini gösteren işaret ve delillerdir."
"Asabiyete çağıran bizden değildir. Asabiyet uğruna savaşan bizden değildir. Asabiyet üzerine ölen de bizden değildir." hadisine de dikkati çeken Şakir, "Metinde geçen asabiyetin terim tanımına baktığım zaman ben şunları gördüm: Irk, kavim, kabile, soy, grup veya siyasi görüş gibi aidiyetler uğruna haklı haksız demeden tarafgirlik yapmak. Birisi budur. Sırf benim kabilemden, milletimden, benim grubumdandır diye haksızı haklı çıkarmaya çalışmak ve bunun uğrunda çabalamaktır. Yani bunlara sözünü ettiğim bu üç noktaya davet eden, bunlar uğruna savaşan, bunlar için mücadele halindeyken ölen bizden değildir, diyor Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam. Ümmetin şu anki halü ahvaline baktığımız zaman ki hepimiz şu an bunun mağduru ve bunun acılarını çekiyoruz. Baktığımızda hadis-i şerifte geçen asabiyet teriminin tam da ortasında olduğumuzu ve ne yazık ki ondaki öne çıkan mefhumlar istikametinde boğuşup gittiğimizi görebiliyoruz. Ancak bununla beraber başından beri bazı hocalarımızın özellikle bahsettiği gibi bu ifadeleri kullanıyorken ümitsiz anlamda kullanmıyorum. Elhamdülillah bu yönde ciddi çabaların var olduğunu da müşahede ediyoruz, görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin milliyetçiliğe bakışı
Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin de milliyetçilik tartışmalarına kendi döneminde katıldığını aktaran Şakir, şöyle devam etti:
"Üstad Bediüzzaman, kendi döneminde ve milliyetçiliğin ne olduğu ile ilgili bir tasnife gitmiştir. Birincisi müsbet diyor, bu çok meşgul. Diğeri de menfi diyor. Şimdi müsbet milliyetçiliğe gelince, Üstad Bediüzzaman'ın ifadesi şudur: 'Müsbet milliyet, menfi milliyete inkılap etmezse, yani ırkçılığa kaymazsa, İslamiyet'le mezc olsa, İslamiyet'in ruhuyla içli dışlı olsa, rengini, kokusunu, tadını alsa, İslami olsa ve şeair-i İslamiye'ye hizmetkar olsa, İslami değerlere hizmetkar olsa, eğer müsbet milliyet dediğimiz hadise bu üç meseleyi yerine getiriyorsa, burada bir manevi rabıta-i uhuvvet olur. Dolayısıyla uhuvveti teyit eder.'
Bu böyle ama asıl tanım şudur Üstad Bediüzzaman'ın: 'Müsbet milliyet başkasına saldırmamak, yani başkasını yok saymamak, başkasının dilini yasaklamamak, başkasını yeri ve yurdundan etmemek, bu uğurda başkalarını katliamlara, kıyımlara uğratmamak, Dolayısıyla başkasına saldırmamak, yalnız kendi milletini sevmek ki bu fitri bir durumdur ve menfaatini temin etmek. Yani milletinin hizmetinde olmak, milletinin meşru medeniyet seviyesine gelmesi için mücadele etmek, hizmet etmek, İslam'a, Allah'a yakınlaştırması için çabalar içerisinde olmak… Üstad Bediüzzaman bunun meşru olduğunu söylüyor ve bir tür şefkat olduğunu vurguluyor.
Ama bununla beraber Üstad bir istisna koyuyor ve diyor ki 'İslam rabıtası daha kuvvetli, daha ulvidir.' İslam rabıtasını bu ikisinin önüne alıyor Üstad Bediüzzaman. Dolayısıyla müsbet milliyetçilik, içtimai hayattan doğan, karşılıklı yardımlaşmaya, dayanışmaya ve faydalı kuvvete sebep olan İslam kardeşliğini, uhuvvet-i İslamiye'yi kuvvetlendiren bir vasıta ve bir değerdir. Aynı zamanda fıtridir. Menfi milliyetçilik konusuna gelince, Üstad net olarak şunu söylüyor: 'Ben menfi milliyetçiliğe karşıyım. Çünkü o asabiyet-i cahiliye kokuyor. Ve İslamiyet rabıtasını zayıflatıyor.' diyor Üstad Bediüzzaman. O rabıta zayıfladığı zaman ne olur? O rabıta zayıfladığı vakit 300 milyon İslam uhuvveti yerine o gün 300 milyon, bugün 2 milyara yakın Müslümandan bahsediyoruz. İşte bu 2 milyar İslam uhuvveti yerine yalnız 1 milyon, yine o günkü nüfusa göre söylüyor. Bilemediniz 50, 60, 70, 80 milyon olsun. Kavmiyet rabıtası bunun yerine geçiyor ki, bu da adavete ve çatışmalara sebebiyet veriyor.
Başka bir yerde Üstad Bediüzzaman, Lem'alar isimli eserinde de şunu söylüyor: 'Ey mümin kardeş diyor. Bil ki senin en kıymettar malın imanındır. En muhterem ünvanın müminliğindir. Öyleyse birinci vazife imanını muhafaza etmektir. Ve en büyük namın olan mümin ismini bozmamaktır. Mümin özelliğine sadık almaktır.'
'Evet, iman bağıyla bağlanan kardeşlik bütün dünyevi bağlardan üstündür. Unsuriyet yani ırkçılık, kabile, vatan, milliyet gibi rabıtalar, bu bağlar, bu rabıtanın yanında yani iman bağının yanında pek zayıf kalır. Çünkü iman rabıtası ebedidir. Kabile ve milliyet rabıtası ise fanidir.' Böyle diyor Üstad Bediüzzaman.
Dolayısıyla Üstad, menfi milliyetçiliği zararlı, onun ifadesiyle uğursuz, kötü, başkasını yutmakla beslenen, düşmanlıkla devam eden, kavgaya, keşmeşkeşe sebep olan bir milliyetçilik türüdür. Bu da üstün ırk fikrine dayanıyor. Ben daha üstünüm, diğerleri hizmetkarım olacaklardır. Bugün yahudilik fikri neyse, üstün ırk durumu neyse maalesef milliyetçiliğin merkezine bu oturmuş oluyor ve öne çıkmıştır şu an. Maalesef bu var ve biz de bunu yaşıyoruz."
Şehit İmam Hasan El-Benna'nın da milliyetçiliği ikiye ayırdığını hatırlatan Şakir, "Ona göre menfi milliyetçilik yani ırkçı milliyetçilik ümmeti parçalayan bir fitnedir. Dolayısıyla Araplık veya başka bir etnik kimliğin İslam'ın önüne geçirilmesini şiddetli bir şekilde reddetmiştir. İkinci kısım olarak, yani müsbet dediğimiz milliyetçilik içinse, insanların kendi kavmine, tarihine, kültürüne veya ecdadına duyduğu sevgi, onur, bağlılık gayet makbuldür, diyor. Ve İslam'ın ruhuna ters düşmez. İslami dairede olduğu ölçüde, Müslüman kavimlerin aidiyet duygusu, yardımlaşma ve dayanışma motivasyonu bakımından bu desteklenebilir.
Muhammed Şakir, bunların yanı sıra Seyyid Kutub, Aliya İzzetbegoviç ve Muhammed Abduh gibi şahsiyetlerin de milliyetçiliği "müspet ve menfi" olarak ikiye ayırdığını ifade etti.
Kürt halkı üzerinde menfi milliyetçiliğin olumsuz etkileri
Kürtler arasında etnik milliyetçiliğin ilk olarak 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı'nın çözülme sürecinde önce kültürel bir uyanış hücreleri şeklinde başladığını ancak bununla kalmadığını ifade eden Şakir, "Birinci Dünya Savaşı, Cumhuriyetin ilk yıllardan itibaren zıddının doğurduğu etkiyle, başka bir milliyetçiliğin doğurduğu etkiyle kendine yer açmaya çalıştı. Özellikle 60'lardan sonra sol ideolojilerle harmanlanarak Kürtlerin dini ve tarihi geçmişini nazara almadan seküler bir yapı olarak mecrasını buldu. Rejim onu besledi, o da rejimi besledi. Bugün de halen bu karşılıklı besleme durumu devam etmektedir. Ama halbuki biz Kürtlerin tarihine baktığımız zaman 630'lardan beri yani Hazreti Ömer döneminden beri Müslüman olduğunu, İslam'a girdiğini ve İslam'a girdikten sonra da elhamdülillah İslam dairesinde büyük hizmetlere vesile olduğunu büyük alim ve önderler çıkarıp bu alim ve önderlerle medreseler, ilim, irfan benzeri noktaların tamamına öncülük ettiklerini müşahede ediyoruz. Özellikle Selahattin Eyyubi gibi birisi evet bunlar içerisinde, Kürtler içerisinde çıkmıştır." diye konuştu.
Menfi milliyetçiliğin Kürt halkı üzerindeki olumsuz etkilerini anlatmaya devam eden Şakir, şunları kaydetti:
"Ümmet bütünlüğünden koparma girişimlerinde Kürt Milliyetçiliği bir araç olarak kullanılmıştır. Birincisi bu. İslam Kardeşliği yerine etnik aidiyet merkeze konularak halkı kendi öz değerlerinden uzaklaştırmıştır. Süreç içinde dış güçlerin ideolojik ve siyasi projelerine zemini hazırlamıştır. Kürtler kendilerini ümmetin merkezinde görürler. Bundan hiç şüphe yoktur. Tarihte birçok Kürt alimi ve rehberi İslam'ın bayraktarlığını yapmıştır. Ama modern etnik milliyetçilik ise önce Kürtlük demiştir. Böylece önce ümmet şuurunu gölgelemek istemişlerdir. Kürt halkı açısından bu mesele tamamen bir kırılma olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Müslüman Kürtler ile seküler milliyetçilik arasında giderek derinleşen bir mesafe oluşmuştur. Kürtler İslam tarihinin tamamında, özellikle Selçuklu ve Osmanlı gibi İslam devletlerinde önemli görevler, vazifeler deruhte etmişlerdir.
İslam tarih külliyatının en etkileyici örneklerinden biri de az önce ifade ettiğim gibi Selahaddin Eyyubi'dir. Onun öncülüğünde büyük fetihler yapılmıştır ve o İslam davasını ümmetin davası olarak savunmuştur. Ama 20. yüzyıldaki ırkçı-seküler bazı hareketler bu İslami ortak geçmişi bir asimilasyon faaliyeti olarak yorumlamıştır. Bununla Kürtlerin onurlu mazisine çizgi çekmek istemişlerdir. Selahaddin-i Eyyübi gibi şahsiyetler de dahil Kürt dini önder ve kahramanları yerine seküler, hayali ve sahte kahramanlar ortaya çıkarmışlardır.
Kürtlerdeki dini hassasiyet ve dine bağlılık, şeyhler, medreseler ve tarikatlar üzerinde Kürt halkını hem dini hem sosyal olarak örgütleme noktası, manevi bir ortam ve bir sosyal birliktelik ortak noktası oluşmuş. Birlik ve beraberlik bu zemin üzerinde yol bulmuştur. Kürtler ne zaman kendilerini kuvvetli hissetmişlerse o dönemde Kürtler, evet yani şeyhlerin, medreselerin, tarikatların ve manevi kurumların hem dini hem sosyal ikliminin hâkim olduğu ortamlarda olmuştur. Ama 20. yüzyılda sol ideolojiden etkilenen milliyetçi hareketler, tarikatlara ve İslami kurumlara karşı başından itibaren dışlayıcı ve düşmanlaştırıcı bir yaklaşım içinde olmuşlardır ve en nihayet içlerinden bazıları açıktan İslam'a ve Müslümanlara karşı savaş açmaya başlamışlardır. Biz bu bölgede bunların acı örneklerini görmüşüzdür."
İslam dinin hiçbir zaman Kürtçenin veya herhangi bir dilin yaşaması ve gelişmesi için engel teşkil etmediğini vurgulayan Şakir, "Medreseler ve tarikat hücreleri Kürtçenin gelişmesi ve koruması için yegane muhafız görevlerini yapmıştı aynı zamanda, yapmaya devam ediyor. Kürtçe mevlidler, ilahiler, derslerin merkezi hep medreseler olmuştur. Ama bazı milliyetçi ve seküler yapılar, İslam'ın Arap kültürü üzerinden geldiğini ve Kürt kültürünü bastırdığını iddia ediyorlar. Ancak bu söylemle İslam'a düşmanlık yollarını çoğaltmaya çalışıyorlar. İslami hareketler, Kürtlerin haklarını da ümmet için de koruması gerektiğini savundu, doğrusu da budur. Halen de biz burada duruyoruz. 'Müminler Kardeştir' ilkesi bizim için yegâne ışıktır, projektördür. Son olarak modern milliyetçilik, ümmet anlayışını ret ederek Kürtleri ayrı bir siyasi varlık olarak göstermeye başladı. Bu ise özellikle PKK çizgisi ve dayatması üzerinden İslam ve ümmet bütününden kopuş provalarına dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu İttihat ve Terakki'nin daha sonra CHP'nin Türkleri, Baas'ın Arapları, başkalarının başkalarını İslam aleminden koparma operasyonları taklit ve tekrarından başka bir şey olmamıştır." ifadelerini kullandı.
Menfi milliyetçinin öne çıkan bazı tahribatları
Şakir, konuşmasının devamında menfi milliyetçinin öne çıkan bazı tahribatlarına ilişkin şunları söyledi:
Menfi milliyetçilik yalnızca bir duygu değil, aynı zamanda ideolojik mühendislere açık bir alandır. İslam'ın birleştirici kimliğine kastedilmiş yerine etnik farklara alan açmıştır. Bu milliyetçilik Kürtlerin arasına girdikten beri. Tarihi İslam'a hizmetle geçmiş bir millet, ümmet kardeşliğini uzaklaştırmaya çalışmıştır. Asırlardır İslam'la yoğrulmuş Kürt kültürü, seküler kimlik kurgularına maruz kalmıştır. Özellikle aile yapısı ve gençlik üzerinde ciddi tahribatlar yaşanmıştır, yaşamaya devam ediyor. Etnik farklar menfi milliyetçi ideolojilerce istismar edilerek Kürtler üzerinden bölgesel çatışmalar körüklenmiştir. Menfi milliyetçilik şiddetten beslenince Kürt halkı uzun vadeli yoksulluk, göç ve geri kalmışlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Kimlik temeli kutuplaşma, Hem Kürtlerin kendi işlerindeki birlikleri zedelemiş hem de komşu halklarla karşılıklı güvensizlik oluşmuştur. Kürtlerin dil, kültür ve geleneklerin bastırılmasına veya yok sayılmasına yol açılmıştır. Dini kimlik ikinci plana itilmiş. Yerine seküler bir kimlik gelmiştir. Kürt dili edebiyatı seküler süzgeçten geçirilmiş. Farklı düşüncelere tercih hakkı tanınmadığı gibi tahammül bile edilmemiştir. Ama bütün bunlara rağmen Elhamdülillah Müslümanlar nerede olurlarsa olsun, Müslümanlar imanları doğrultusunda İslami duruşlarını hep muhafaza etmişlerdir. Varlıklarını devam etmeye çalışıyorlar." (İLKHA)