Diş doktoruna giden bir çocuk:
"Anne, evimize gidelim."
Okula yeni başlayan bir çocuk:
"Anne, evimize gidelim."
Misafirliğe giden bir çocuk:
"Anne, evimize gidelim."
Bu sözleri hayatımız boyunca hep duyarız. Çocukların güvenli limanı hep kendi evleridir. Yorulduklarında, sıkıldıklarında, korktuklarında ya da sadece huzur aradıklarında hep aynı cümleyi söylerler:
"Anne, evimize gidelim."
Çoğu zaman bu masum cümle, bir çocuk için basit bir istektir: "Artık gidelim, evde rahat edelim."
Ama bazen… Bazen mesele bunun çok ötesindedir.
Dün Mersin’de eşimle birlikte markete gidiyorduk. Marketin hemen yanında, kaldırım kenarında bir anne ve yaklaşık 4-5 yaşlarında bir erkek çocuğu oturuyordu. Çocuk öyle bir ağlıyordu ki… Gözyaşları dinmek bilmiyor, içini çeke çeke avazı çıktığı kadar haykırıyordu:
"Anne, evimize gidelim! Anne, evimize gidelim!"
O kadar içten, o kadar yürekten söylüyordu ki... Sanki o cümleyle bütün dünyasını geri isteyebilirdi.
Ama anne…
Anne orada yok gibiydi. Gözleri donmuştu, sanki zihni oradan çok uzakta bir yere gitmişti. Ne çocuğuna cevap verebiliyordu, ne de gözlerini ondan ayırmadan öylece bakabiliyordu. Hiçbir şey söylemiyordu.
O an bir annenin, evini kaybetmiş bir annenin nasıl susabileceğini gördüm. Belki de, nasıl susmak zorunda kalabileceğini…
Eşimle birbirimize baktık, gözlerimiz doldu. Konuşmak istesek kelimeler boğazımıza takılacaktı. Eşime bir şey söylesem, elini tutsam biliyordum ki orada ikimiz de gözyaşlarımıza hâkim olamayacaktık.
Hiçbir şey diyemedik.
Hemen markete girdik. Eşim doğruca çikolataların olduğu rafa yöneldi. Elinde 2-3 farklı çikolata ile kasaya gidip ödemeyi yaptı. Sonra hiç vakit kaybetmeden anne ve çocuğun yanına geri döndük.
Eşim çikolataları çocuğa uzattı. Çocuk önce çekinerek baktı. Sanki bir an, dünyasında minik bir ışık yandı. Çikolataları aldı, annesiyle birlikte eşime baktı. Ama ne çocuk bir şey söyleyebildi ne anne. Teşekkür bile edemediler; zaten biz de bir teşekkür beklemiyorduk.
Zaten biliyorduk. Ne yaşandığını anlamıştık.
O caddeyi biliyoruz. Oğlumun evine yakın, Mersin Üniversitesi Hastanesi'nin hemen yanı. KYK Kız Öğrenci Yurdu'nun karşısı, eczaneler, lokantalar, marketlerin olduğu cadde. Orası artık bir geçici hayatın adresi.
Konuşmaya çalıştık. Kadıncağız birkaç kelimeyle anlatabildi. Hatay’dan geldiklerini söyledi. Depremden sonra burada yurtta kaldıklarını. Çocuğun ise o günden beri her gün aynı şekilde ağladığını, "Anne evimize gidelim." diye tekrar tekrar söylediğini anlattı.
Daha fazla soramadık. Derine inemedik. Ne söylesek nafileydi. Biz sadece "geçmiş olsun" diyebildik. Elimizden başka bir şey gelmedi.
Belki çocuğun gözündeki o kısa bir anlık mutluluk, o çikolata, bizim yapabildiğimizin en fazlasıydı.
O an içimizden şunu düşündük:
Bu çocuk her gün annesine "Anne evimize gidelim." diye ağlıyor.
Ama bir anne, çocuğuna nasıl "Oğlum, artık evimiz yok." diyebilir ki?
Bir anne bunu nasıl söyler?
Bir çocuk bunu nasıl anlayabilir?
Bu çocuk bu travmayı nasıl aşacak? Belki de ömrü boyunca, yetişkin olduğunda bile o küçük çocuğun içinde hep "Anne evimize gidelim." diyen bir ses kalacak.
İşte, burası sözün bittiği yer…
Geçmiş olsun Türkiye.
Geçmiş olsun Diyarbakır, geçmiş olsun Elâzığ, geçmiş olsun Şanlıurfa, geçmiş olsun Malatya, geçmiş olsun Adıyaman, geçmiş olsun Kahramanmaraş, geçmiş olsun Gaziantep, geçmiş olsun Adana, geçmiş olsun Kilis, geçmiş olsun Osmaniye, geçmiş olsun Hatay.
Depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Ama sadece temennilerle yetinmeyelim.
Evet, ülkemiz bir deprem ülkesi. Buna göre binalar inşa etmeliyiz. Her önüne gelen müteahhit olmamalı. Her isteyen inşaat yapamamalı. Her yere bina yapılmamalı.
Son yıllarda doğa bize defalarca uyarı verdi. Tarım arazilerine, fay hatlarına, dere yataklarına, uygun olmayan zeminlere bina dikerseniz, doğa bir gün gelip bunları yıkıp geçiyor.
Deprem, sel, toprak kayması… Bunlar bize hep aynı şeyi söylüyor:
Ey insanlar yanlış yapıyorsunuz!
Umarım bu acılardan ders alırız. Umarım bir daha çocuklar böyle acılar yaşamaz. Umarım bir daha hiç kimse "Anne, evimize gidelim." cümlesine böyle çaresiz susmak zorunda kalmaz.
Kendi memleketinizde, kendi evinizde, çoluk çocuğunuzla birlikte sağlıkla kalın, huzurla kalın, mutlu kalın.