Gurbet; Ne çetin bir kelime değil mi? İnsanı doğduğu topraklardan, sevdiklerinden, alıştığı havadan, sudan alıp uzak diyarlara savuran bir rüzgar sanki. Hele ki memleket Malatya ise, o hasretin rengi başka koyulaşır, tadı başka yakıcı olur.
1 yıldır Malatya'dan uzaktayım ve Malatya bir şehir ismi olmaktan çok, bir duyguya dönüşüyor. Her köşesinde ayrı bir renk, ayrı bir canlılık, kayısı bahçelerinin kokusu, Fırat'ın serin esintisi, Kerneğin suyu, Battalgazi'nin tarihi dokusu ve daha nicelerini özlüyor insan. Gurbette Malatyalı olmak, aynı zamanda ortak bir kaderi paylaşmak demek. Nerede bir hemşehrimizi görsek, sanki yıllardır tanıyoruz gibi yakınlık duyarız. 44 plakası görsek 'aa Malatyalı' deriz.. O Malatya şivesiyle kurulan birkaç cümle bile içimizi ısıtmaya yetiyor. Hele yok mu Malatya'nın o eşsiz mutfağı, insanın burnunda tütüyor. Analı kızlı yemeğinin o doyurucu tadı, içli köftenin muhteşem lezzeti, yedikçe yediren kıymalı kömbesi.. Gurbette ne kadar farklı yemeklerde tatsam, memleketimin lezzetinin yerini hiçbiri tutmaz.
Okurken belki depremden önce böyleydi diyenler olacaktır. Evet 6 şubat depreminin en ağır izlerinden birini hem şehrimiz hem biz yaşadık, yaşıyoruz. Yaralar aldık, kayıplarımız oldu, şehirden göç edenler oldu, çocukluğumuzun sokaklarını özler olduk ama Malatya'nın yeniden doğuşu sadece bizim için değil, herkes için bir umut ışığı olacak. Uzaklarda yaşayan tüm Malatyalı hemşehrilerimize sesleniyorum. Bu hasret bizim ortak kaderimiz. Gönlümüz her zaman o güzelim diyarda atıyor. Malatya sevdasını yüreğimizde taşımaya devam edelim.
Gözümüzde tüten memleketimize selam olsun!